Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlığı; yalnızca hastalık ve sakatlık durumunun olmayışı değil, insanın aynı zamanda fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden de tam bir iyilik hali içerisinde olması olarak tanımlamıştır.

Sağlıklı olabilmenin ön koşullarından birisi de yeterli ve dengeli beslenmektir. Beslenme, insanın büyümesi, gelişmesi, sağlıklı ve üretken olabilmesi için gerekli olan besin öğelerini vücuda alıp kullanabilmesidir. İnsanların yaşamını sürdürebilmesi için 50’ye yakın besin öğesine ihtiyaç vardır. İnsanın, sağlıklı büyümesi ve gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için bu öğelerin her birinden günlük ne kadar alınması gerektiği belirlenmiştir.
Beslenme ihtiyacının karşılanması, biyolojik gerekliliğinin yanı sıra psikolojik açıdan da önemlidir. Bireyler öfkelendiklerinde ya da kendilerini baskı altında hissettiklerinde normalden daha fazla yiyecek tüketebilirler. Bu durum psikolojik faktör olarak açıklanmaktadır. Aynı şekilde heyecanlı ya da aşırı stresli durumlarda hiç yemek yenmemesi de duygusal durumların yemek yeme üzerinde bıraktığı etki ile ifade edilmektedir.
Fizyolojik olarak meydan gelen açlık bedenimizin bir tepkisidir. Yemek yenildikten bir süre sonra yavaş yavaş ortaya çıkar ve yeniden yemek yenilmesi ile birlikte doygunluk hissine ulaşılır. Bu tür bir açlıkta mideniz kazınır, guruldayabilir ve hafif baş dönmesi yaşayabilirsiniz. Yemek yemiyorsanız, kan şekeriniz düşebilir, kendinizi zayıf ve yorgun hissedebilirsiniz.
Duygusal açlık ise açlık ve tokluk kavramlarından oldukça uzak, tamamen bireylerin duygusal değişimlerine tepki olarak ortaya çıkmaktadır. Duygusal yeme eğilimi gösteren bireyler yemek yemeyi bir kaçış yolu, rahatlamak ya da eğlenmek için bir araç olarak görürler.
Duygusal yeme, yeme problemlerinden birisi olarak tanımlanmakta olup olumsuz duygulara karşılık olarak gelişen aşırı yeme eğilimini anlatan bir yeme bozukluğudur. Duygusal yeme için risk grupları çocuklar ve ergenler, obez bireyler vb. olabilir. Duygusal yemeyi stres, depresyon, ebeveyn modellemesi, öfke, can sıkıntısı ve mutluluk etkileyebilmektedir.
Yapılan bir takım çalışmalarda olumsuz duygu durumlarında tüketilen besin miktarının daha fazla ve daha sağlıksız olduğu sonucuna varılmıştır.
Yeme davranışının psikolojik mekanizmalardan etkilenmesi sonucunda besin tercihleri, yemek yeme zamanı ve miktarlarında değişimler gözlemlenebilir. Bu değişimler beraberinde birçok hastalığa da öncü olabilirler.
Kısaca özetlemek gerekirse diyet süreci boyunca önce ruhumuzu ve duygularımızı sonrasında bedenimizi beslemeyi öğrenmeliyiz. Bedenimizi hasta eden şey ruhumuzun baskılarıdır.